5:39 pm - SKANDALLARA BİR YENİSİ EKLENDİ: Türkiye’den Ukrayna’ya uzanan ilaç karaborsası!
5:09 pm - YOKSULLUĞA ALIŞTIRMA DÖNEMİNDEYİZ | Yaşam 20.000’e hapsedildi
2:43 pm - TRABZON’DA OTOMOBİL KAZASI! Baba ve oğlu yaralandı…
2:41 pm - VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
2:22 pm - AİLE HEKİMLERİ YENİ YÖNETMELİĞE KARŞI İŞ BIRAKTI | Sağlık Hizmetleri ücretli olma yolunda…
10:38 am - TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ: Çok ciddi halk sağlığı sorunuyla karşı karşıyayız
8:22 am - SEBZE MEYVE FİYATLARI KATLANDI: Yurttaşın tabağında porsiyon küçülüyor
10:17 pm - BENZİN FİYATLARINA 74 KURUŞ ZAM
3:20 pm - “GEÇİNEMİYORUZ” DİYEN EMEKÇİLER ANKARA’DA YÜRÜDÜ: “Bu saltanat bitecek”
Pandemi süreci yeterli gıda üretiminin ve güvenli gıdaya ulaşmanın önemini daha da artırdı. Gıda talebinin artmasına rağmen çiftçiler üretim ve pazara erişimde sorunlar yaşadı. 2020 yılı tarımda yapısal sorunların ön plana çıktığı bir yıl oldu.
Türkiye’de tarım 1980’li yıllardan sonra belirginleşen neoliberal politikalarla küresel tarım-gıda zincirlerine entegre edildi. Çiftçilere girdi sağlama ve ürün ticaretini düzenleme alanlarından çekilen devletin kooperatiflerle olan organik ilişkileri kopartıldı. Tarım sektöründe kamunun terk ettiği düzenleyici rol “sözleşmeli üreticilik” modeli ile şirketler tarafından doldurulmaya başladı. Bu politikalar sonucunda küçük üreticiliğin çözülme süreci hızlandı küçük çiftçiler üretimden çekilirken, yerini büyük ölçekli işletmeler ve özellikle hayvancılıkta şirketlere dayalı bir yapı almaya başladı.
Pandemi süreci yeterli gıda üretiminin ve güvenli gıdaya ulaşmanın önemini daha da artırdı. Gıda talebinin artmasına rağmen çiftçiler üretim ve pazara erişimde sorunlar yaşadı. Bu durumdan yararlanan market zincirleri sözleşmeli üretim ağlarını biraz daha genişletti. Öte yandan 2020 yılı ihracat kısıtlamaları, ithalatta gümrük vergilerinin düşürülmesi veya sıfırlanması ve gıda enflasyonunun yanı sıra tarımda yapısal sorunların ön plana çıktığı bir yıl oldu.
BUĞDAY ÜRETİMİ 30 YILDIR DEĞİŞMİYOR
2020 yılında buğday üretimi 2019’a göre yüzde 7,9’luk artışla 20,5 milyon ton olarak gerçekleşti. Bundan 32 yıl önce 1988 yılında Türkiye’nin nüfusu 53 milyonken buğday üretimi 20,5 milyon tondu. Günümüzde nüfus, 1988’e göre yüzde 58 artarak 84 milyona ulaştı; ancak buğday üretimi yerinde sayıyor. Son 30 yıllık dönemde buğdayda verimlilik ve maliyet sorunlarını çözmek için ciddi bir çaba gösterilmediği gibi buğdayda uygulanan politikalar hiçbir zaman üreticilerden yana olmadı.
Enflasyonu önleme adı altında buğday fiyatlarını denetim altında tutmak için sürekli olarak üreticiyi ithalat yoluyla terbiye etmeye kalkışmak, çiftçinin buğday üretiminden vazgeçmesine giderek piyasanın daha fazla dışa bağımlı hale gelmesine neden olmaktadır. Nitekim buğdayda ithalat giderek ivme kazanmakta olup, 2019 yılında 19 milyon ton olan üretimin yüzde 52’si (9,8 milyon ton) kadar ithalat yapılmıştır. 2020 yılının ocak-kasım döneminde ithalat 8,7 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
İTHALATI TEŞVİK POLİTİKALARI
Arz eksikliğinden dolayı fiyatı artan her ürünün fiyatı ithalatla düşürülmeye çalışılmaktadır. Nitekim 2020 yılında birçok ürünün gümrük vergileri ya düşürülmüş ya da sıfırlanmıştır. Buğday, arpa ve mısırda gümrük vergisi 30 Nisan 2021, yağlık ayçiçeği tohumunda ise 1 Temmuz 2021 tarihine kadar sıfırlanmıştır. Pirinç ve çeltiğin 30 Nisan 2021, ayçiçeği yağı ve mercimeğin ise 1 Temmuz 2021’e kadar gümrük vergileri düşürülmüştür.
SON 30 YILDA BAKLAGİL ÜRETİMİ YÜZDE GERİLEDİ
1980’li yıllarda nadas alanlarında yaygınlaştırılan nohut, baklagil üretimi 1990 yılından sonra azalmaya başlamıştır. Son 30 yılda ekim alanları 20,3 milyon dekardan 9 milyon dekara (yüzde 55), üretim ise 2 milyon tondan 1,2 milyon tona (yüzde 39) gerilemiştir. Üretimin iç talebe cevap vermemesi nedeniyle ithalatta önemli artışlar yaratmış ve Türkiye baklagilde net ithalatçı konuma gelmiştir. 2020 yılında toplam baklagil üretimi 1,3 milyon ton olup, ocak-kasım döneminde 489 bin tonu mercimek olmak üzere 582 bin ton baklagil ithal edilmiştir.
FINDIKTAKİ TÜM YETKİ İTALYAN TEKELİ FERRERO’YA DEVREDİLDİ
2009 yılında devletin fındıkta fiyat belirleme sorumluluğu bitirilerek, fiyat oluşumu tümüyle serbest piyasaya bırakıldı. Her türlü destekten yoksun bırakılan fındık üreticisi korumasız bırakıldı. İtalyan fındık tekeli Ferrero, fındığın her aşamasını belirler hale geldi. Ferrero yalnızca fındık almıyor, satın alma ve kiralamalar yoluyla üretimde de kendi tekelini kurmaya çalışıyor. Halen fındık ihracatının yüzde 35-40’ı Ferrero tarafından gerçekleştiriliyor. Bu arada Kasım 2020 döneminde Ferrero’ya Düzce’de kuracağı tesis için 668 milyon lira teşvik verildi. Söz konusu tesise teşvik bedelinin yanı sıra gümrük vergisi muafiyeti ve KDV istisnası da sağlanacak.
PAMUK GÜMRÜK VERGİSİ İLE KORUNMUYOR
2019 yılında pamuk ekim alanları 606 bin hektar iken, 2020 yılında yüzde 33,5 azalarak 403 hektara düştüğü tahmin ediliyor. TÜİK verilerine göre 2019 yılında 814 bin ton olan lif pamuk üretimi yüzde 19,4 gerileyerek 2020 yılında 657 bin tona düştü. Buna karşılık 2020 yılının ocak-kasım döneminde ithalat yüzde 13,8 artarak 981 bin tona yükseldi. Pamuk, AB-Gümrük Birliği Anlaşması kapsamında sanayi ürünü olarak işlem gördüğünden, pamuk ithalatında koruma önlemi bulunmamaktadır. Bu anlaşma yerli üreticiyi mağdur etmektedir. 2020 yılında çiftçinin pamukta fiyat beklentisi 6 TL/kg olmasına rağmen 4,5 TL/kg olarak gerçekleşmiştir.
DÜNYADA AYÇİÇEĞİ ÜRETİMİ DÜŞTÜ FİYATLAR ARTTI
TÜİK verilerine göre 2019 yılında 2,100 milyon ton olan ayçiçeği rekoltesi 2020 yılında 2,067 milyon tona düştü. ABD Tarım Bakanlığı’na (USDA) göre 2019/20 üretim yılında dünyada 3,264 milyon yon olan ayçiçeği ithalatının yüzde 36’sı (1,178 milyon ton) Türkiye tarafından gerçekleştirildi. AB’nin ithalattaki payı ise yüzde 29,6. Kısacası ayçiçeği yağı tekellerinin en büyük müşterisi Türkiye’dir. Son yıllarda artan girdi maliyetleri üreticileri zor durumda bırakmış ve kullanılan ilaç, gübre gibi girdileri azaltmasına yol açmıştır. İhtiyacın karşılanması için yapılan ithalat miktarları her geçen yıl artmaktadır. TÜİK verilerine göre ayçiçeği yağında son bir yıldaki artış yüzde 52’ye ulaşmıştır.
YERLİ TÜTÜN KULLANIM ORANI DÜŞTÜ, İTHALAT ARTTI
İç piyasada tüketilen tütün mamullerinde yerli tütün kullanım oranı 2003 yılında yüzde 42 iken 2019 yılında yüzde 12’ye geriledi. Bu çerçevede tütün ithalatı artarken tütün ihracatı arttı. Türkiye tütünde net ithalatçı konuma geldi. 2003 yılında 55 bin ton ithalata karşılık 108 bin ton ihracat yapılırken; 2020 yılının ocak-kasım döneminde 85 bin tonluk ithalata karşılık yalnızca 40 bin ton ihracat yapılabildi. İhracattan 220 milyon dolar döviz girdisi sağlanırken, ithalata 392 milyon dolar ödendi.
İHRACAT İZNE BAĞLANDI; SOĞAN PATATES VE LİMON DEPODA KALDI
Patates ve soğan 7 Ocak 2020 tarihinde ihracı yasak ve ön izne bağlı mallar listesine alındı. Pandemiden dolayı otel ve lokantaların kapalı olması nedeniyle tüketim düştü, soğan tarlada kaldı, fiyatı maliyetin altına (80 kuruşa kadar) indi. Plansız üretime, pandemi nedeniyle iç tüketim ve ihracat yasağı da eklenince patatesin kilosu da 60 kuruşa kadar geriledi. Öte yandan kilosu 20 liraya ulaşan limon 7 Nisan 2020 tarihinde ihracı yasak ve ön izne bağlı mallar listesine alındı. Bu karar pandemi nedeniyle iç tüketimin düşmesi ve ihracatın yasaklanması nedeniyle elindeki limonu satamayan üreticilerle yurtdışı anlaşmalar yapmış olan limon ihracatçılarını zarara uğratmasının yanı sıra pazar kayıplarına da yol açtı.
ÇAY ÜRETİCİSİ ŞİRKETLERE MAHKÛM
Yaş çay alım fiyatı 3,40 TL/kg olarak açıklanmasına rağmen ÇAYKUR’un kota ve kontenjan uygulamasıyla üretici özel sektöre mahkûm oldu. Fiyat ikinci özellikle sürgünde 2,60 TL’ye kadar düştü.
DOMATES ÜRETİCİSİNİ ÖNCE İKLİM SONRA FİYATLAR VURDU
Aşırı yağışlar ve çiğ, gündüz ve gece sıcaklıkları arasındaki farkın artması rekolteyi önemli oranda etkiledi. Salçalık domates üreten çiftçiler salça fabrikaları ile kilosu 50-60 kuruşa sözleşme imzalamalarına karşın, hasat döneminde sanayiciler sözleşmelere uymayarak serbest piyasada fiyatı 40 kuruşun altına çektiler. Bu nedenle domates üreticileri büyük zararlara uğradılar.
ÇİFTÇİLERİN BANKALARA OLAN BORÇLARI 129 MİLYAR LİRAYA ULAŞTI
Tarım Kanunu’na göre, milli gelirin en az yüzde 1’inin tarımsal desteklemeye ayrılması gerekmekte iken, bu rakam yüzde 0,45’i (22 milyar lira) olarak belirlendi. Yetersiz tarım destekleri nedeniyle çiftçi finansman bakımından sıkıntılar yaşadı. Son yıllarda afetlerin de etkisiyle çiftçinin kredi borçları arttı. 2019 yılında bankaların çiftçilere kullandırdığı nakdi krediler 109 milyar TL iken, 2020 yılı kasım ayı itibariyle 129 milyar liraya yükseldi. Çiftçilerin ödemekte güçlük çektikleri borçları bankalar tarafından yüksek faizlerle yapılandırılmaktadır.
TÜİK’E GÖRE GIDA ENFLASYONU YÜZDE 26
Çiftçi-Sen Başkanı Ali Bülent Erdem’in vurguladığı üzere şirketlerin gıda üzerindeki kontrolü, pazara ulaşmadaki zorluklar, tarımın giderek daha çok metalaşması ve kâr aracı haline gelmesi, üretimin zorlaşması, ihracata yönelik politikaların uygulanması ve küresel şirketlerin önünün açılmasının yanı sıra küresel iklim değişiminin ortaya çıkardığı kuraklık gıda fiyatlarının yükselmesine neden oluyor. TÜİK’e göre, 2020 yılında tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yüzde 14,6 artarken, gıda ve içecekteki artış yüzde 20,6’yı buldu. Yaş meyve-sebze fiyatlarındaki yükseliş yüzde 33,9, ekmek ve tahıllarda ise yüzde 19,3 olarak gerçekleşti. Bitkisel yağlardaki yıllık artışlar yüzde 50’yi aştı. Mercimek fiyatındaki artış yüzde 60, kuru fasulyede ise yüzde 35,3 oldu. Tavuk etinin fiyatı yüzde 28,3, balığın yüzde 27,3 kuzu etinin ise yüzde 21,3 oranında arttı.
FAHİŞ ARTIŞLAR ÜRÜN MALİYETLERİNİ YÜKSELTİYOR
Gıda fiyatlarındaki artışın önlenmesi adına tarım ürünlerinin fiyatları baskılanıyor, gümrük vergileri düşürülerek veya sıfırlanarak ithalat teşvik ediliyor. Oysa gıda fiyatlarındaki artışları frenlemek için önce çiftçinin üretim maliyetlerini düşürmek gerekir. Bunun için tarımsal desteklerle üretimin yönlendirilmesi, büyük bir bölümü ithal edilen tohum, mazot, gübre, ilaç gibi girdilerdeki vergi oranlarının azaltılması ve/veya sübvanse edilmesi, üreticiden tüketiciye olan zincirin kısaltılması, çiftçinin maliyetinin aşağı çekilmesi gerekir.
GIDAYI ÜRETİCİ VE TÜKETİCİLERE VERME MÜCADELESİ
Redaksiyon Yayıncılık tarafından 2. baskısı yapılan “Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi?” kitabımda da belirttiğim gibi, çözüm, ekolojik dengeyi bozan, biyolojik çeşitliliği yok eden neoliberal enerji ve tarım politikalarına karşı, küçük ölçekli çiftçiliğe dayalı planlı ve örgütlü bir yapıyı destekleyen, gıda egemenliğini amaçlayan bir mücadeleden geçmektedir.BieGün