SON DAKİKA

DARICA HALK KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ (Akçaabat)

1 MAYIS BİRLİK MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ TRABZON’DA EN COŞKULU VE KİTLESEL KATILIMLA KUTLANDI: Emek, hak, hukuk, adalet için tek yürek!

Bu haber 01 Mayıs 2025 - 19:12 'de eklendi ve 5 views kez görüntülendi.
1 MAYIS BİRLİK MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ TRABZON’DA EN COŞKULU VE KİTLESEL KATILIMLA KUTLANDI: Emek, hak, hukuk, adalet için tek yürek!

1 MAYIS BİRLİK MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ TRABZON’DA EN COŞKULU VE KİTLESEL KATILIMLA KUTLANDI: Emek, hak, hukuk, adalet için tek yürek!

.

TRABZON’DA EN COŞKULU VE KİTLESEL KATILIMLA KUTLANDI

1 Mayıs birlik mücadele ve dayanışma günü dolayısıyla yurdun dört bir yanında mitingler ve yürüyüşlerle kutlandığı gibi Trabzon’da da bugüne kadarki en yüksek katılımla kutlandı.

İşçiler, kamu çalışanları ve sendika temsilcileri, adil çalışma koşulları ve sosyal adalet talebiyle meydanlarda ses yükselti, taleplerini haykırdı.

Etkinlik, saat 12.00’de Tedaş önünde başlayan yürüyüşle başladı. katılımcılar Atatürk Alanı Meydan Parkı ve Eski Belediye Binası önünde toplandı.

Mitingde işsizlik, güvencesizlik, hayat pahalılığı, taşeron sistem, vergide adaletsizlik ve düşük ücretler gibi temel sorunlar gündeme taşındı.

Yürüyüşe çok sayıda sendika temsilcisi, işçi ve vatandaşlar yüksek katılım gösterdi.

Yürüyüşün ardından düzenlenen mitingde KESK Dönem Sözcüsü Muhammet İkinci de söz aldı.

İkinci, yaptığı konuşmada ; “ 22 yılda Türkiye eşitsizliğin, adaletsizliğin, hukuksuzluğun, yoksulluğun kol gezdiği; her alanda konuşmasında çürümenin arşı alaya çıktığı bir ülke haline geldi.

Bir tarafta bir avuç mutlu azınlık ve çıkar çevresi, bir tarafta 85 milyon emeğiyle geçinen, yok sayılan, ezilen emekçi halkımız.

Bir tarafta,  bir eli yağda bir eli balda, manda yoğurdu ve ejder meyvesi ile beslenenler, bir tarafta yoksulluk ve sefalet içinde ucuz gıda kuyruklarında ömürlerini tüketenler.

Bir tarafta, ranttan, hazine garantili ihalelerden geçinenler,  bir tarafta yoksulluk ve açlık sınırının altında ücretlerle yaşam mücadelesi verenler.

Türkiye çok katmanlı bir kriz içinde debeleniyor.

Yoksulluk artık taşınabilir bir tablo olmaktan çıktı.

Milyonlarca emekli açlık sınırının altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

16 milyon işçi yoksulluk sınırının altında maaşlarla geçinmeye çalışıyor” dedi.

Bir tarafta çocuklarını özel okullarda yurtdışında okutanlar, diğer tarafta gericiliğin kıskacında, bir öğün sıcak yemeğin çok görüldüğü, ucuz iş gücü olarak iş cinayetlerine kurban edilen tarikat ve cemaat yurtlarında istismar edilen çocuklar.

Kavga, mücadele bu iki taraf arasındadır ve mutlaka 85 milyon emekçi halkımız kazanacaktır. Ezilenlerin hak, hukuk ve adalet mücadelesi galebe çalacaktır.

Çünkü bu bozuk düzenin daha fazla sürdürülmesi mümkün değildir. Bozuk düzende sağlam çark olmaz.

Demokrasi halkın ekmeğidir.

Anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerin engellendiği, seçme ve seçilme hakkının fiili olarak yok sayıldığı, halk iradesine darbe vurulmak istendiği bir dönemden geçiyoruz”

“DEMOKRASİ EN ACİL İHTİYAÇTIR”

İkinci, “Bir ülkede halk iradesine saygı gösterilmiyorsa, hukuka uygun davranılmıyorsa o ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.

Sendikal hak ve özgürlüklerin engellendiği grev yasaklılarının olduğu bir ülkede demokrasi en acil ihtiyaçtır.

Demokrasi mücadelesi sınıflar mücadelesidir.

Emekçilerin emeğiyle geçilenlerin eşitlik özgürlük insanca ve güvenceli yaşam hakkı ancak demokrasinin tüm kurumlarıyla işlediği bir ülkede tesis edilebilir.

“Artık liyakat, yeterlilik gibi kavramlar yerini kayırmacılığa, torpile ve yandaşlığa bıraktı. Gençler çareyi yurt dışında arıyor.

Halk, yurttaşı olduğu bu ülkede, kamusal hizmetlerin paralı hale geldiği bir sistemle karşı karşıya bırakılıyor”

Seçilmiş belediye başkanının görevden alındığı, milletvekilinin yargı kararlarına rağmen cezaevinde tutulduğu,

Çocukların okula aç gittiği bir ülkede, biz bu alanda eşitlik, adalet ve insanca yaşam çağrısı yapıyoruz.

Bu ülkenin güzelliklerinde emeği olanlar, herkesten çok insanca yaşamayı hak ediyor.

Hanlar, saraylar değil, çocuklarını bu ülkede güvenle büyütebilecekleri mütevazı bir yaşam istiyorlar. Biz de bu talepler için alanlardayız.

Halkımız demokrasi için direniyor. Gençlerimiz geleceklerine memleketlerini sahip çıkıyor, kadınlar haklarına, yaşamlarına sahip çıkıyor.

Topraktan öğrenip kitapsız bilen Anadolu köylüsü yozgatlı çiftçimiz nasıl bir rejimle karşı karşıya olduğumuzu apaçık sergileyerek ders verircesine ne yapılması gerektiğini ifade ediyor.

“Devlet turp ile Şalgam ile yönetilmez, devlet hukuk ile adalet ile yönetilir diyor.”

Bugün 1 Mayıs Meydanları demokrasi adalet özgürlük için yoksulluğa güvencesizliğe karşı mücadelenin ve direncin umut olduğu meydanlardır.

Yaşadığımız sorunların çaresi bizdedir. Kurtuluşumuz kendi ellerimizdedir.

Bir araya geleceğiz, omuz omuza vereceğiz, birleşe birleşe kazanacağız.

Ve asla aklımızdan çıkarmayacağız.

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.

O nedenle sevgili dostlar, işçi kardeşlerim, emekçiler, Fabrikalarda tarlalarda okullarda hastanelerde belediyelerde yollarda yaşamın her alanında çalışan biziz, üreten biziz.

Biz olmazsak hayat durur. Tarihin bu çağrısını kulak verelim. Tarih bizi çağırıyor. Şimdi halkımızın demokrasi direnişine eşlik etme zamanıdır. Ayağa kalkın dostlar, kaldırın bayraklarınızı, sıkın yumruklarınızı!

Eşitlik için, adalet için, demokrasi için, insanca yaşam için, bağımsızlık için, gençlerimiz, çocuklarımız için Trabzon meydanından tüm memlekete çağırımızdır. 

Genel grev genel direniş için vakit tamamdır.

Tarihin ve sınıfın çağrısına sırt çeviremeyiz. 

Hepinizi dostluk ve dayanışma duygularımla selamlıyorum”

Mitingde Tertip Komitesi adına söz alan Türk-İş Trabzon Şube Başkanı Gökhan Gedikli yaptığı konuşmada;

“1 Mayıs, emeğin haklarının barış ve özgürlük mücadelesinin sürdürüldüğü gündür.

Bugün 1 Mayıs.. 1 Mayıs Bayramımız kutlu olsun. Ailemizle güven içinde gelecek endişesi olmadan huzur içinde yaşamak istiyoruz. Vergide ve ücrette adaletin sağlanmasını istiyoruz.

Bugün ne yazık ki, emekçinin ücreti, daha eline geçmeden tükeniyor. İşverenlerden alınmayan, affedilen vergiler, işçilerden vakit kaybetmeden kesiliyor.

Bizim yılda 1,5 maaş eksik ücret almamız anlamına geliyor.

Bunun için vergide adalet istiyoruz.

Çok kazanandan çok, az kazanandan az verginin alınmasını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmeli.

2002’de vergi dilimi 17 asgari ücrete denk geliyordu, şimdi bu oran 5,5 kata düştü. Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalı.

Gidin zenginden servet vergisi alın, evine ekmek götürmek için canını dişine takmış işçinin yakasını bırakın. 

Asgari ücretin yoksulluk sınırının üstünde belirlenmesini istiyoruz. Ne yazık ki, asgari ücret ülkemizde geçim ücreti haline gelmiştir.

Bugün asgari ücret 22.000 TL. Siz işçiye yaşama diyorsunuz Bu rakamla işçinin nefes alması bile mümkün değil. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesinde olmalı.

Ekonomideki kötü yönetimin faturası işçi ve emekliye çıkarılmamalı. Bu meydandaki emekçinin öfkesinden, evine ekmek götüremeyen babanın, ay sonunu getiremeyen emeklinin öfkesinden korkun. Kötü yönettiğiniz ekonominin faturasını bize kesmekten vazgeçin.

Bu ülkenin taşını toprağı satanlardan tasarruf isteyin. Onların harcamalarını kısın ki, enflasyon artmasın.

Bütün zor günlerde biz emekçiler varız. Fakat milli gelirden pay almaya sıra geldiğinde biz hiç bir yerde yokuz.

5188 sayılı kanun uyarınca özel güvenlikte çalışan arkadaşlarımız var kamuda.

Bu arkadaşlarımızın güvenlik sertifikaları iptal olduğu zaman iş akitleri feshediliyor. Bu kanunun yeniden gözden geçirilmesi lazım. Bunun da takipçisi olmaya devam edeceğiz.

50 yıla yakın süredir Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalar, özelleştirme, esnekleşme, güvencesiz çalışma ve taşeron ile sonuçlanmıştır. Son dönemde üretimin yerini ithalat almıştır.

Tarımda dönüme değil, ürüne destek verilmeli. İşsizlik artmış, gelir dağılımı bozulmuştur. Vergi adaletsizliği sürmüş, çalışanların alım gücü düşmüştür.

İş kazaları, iş cinayetlerine dönüşmüştür artık. Tüm bunlar işçilerin ve sendikaların karşı karşıya olduğu zorlukları ortaya koymaktadır.

Yolumuz var, gidemiyoruz; hastanemiz var, tedavi olamıyoruz; köprümüz var, geçemiyoruz. Geçsek de para ödüyoruz, geçmesek de para ödüyoruz.

Bu toprakların evlatları kanserden öldü, ölmeye de devam ediyor. O zaman karşımıza geçip çay içtiler. “Siz de için, içiniz rahat olsun,” dediler. Biz içtik, başka çaremiz yoktu, kanserden öldük. Onlar şimdi çayın en güzelini içiyorlar.

Ama bugün Karadeniz’de neredeyse her evde kanser hastamız var. Biz hastamıza şifa arıyoruz, onlar bize ilaç satma derdindeler. Üzülerek söylüyorum, hepimiz bir yakınımızı kanserden kaybettik. Çevrenize bir bakın…

KAMUDA TAŞERON İSTEMİYORUZ

Şunu herkes bilmelidir ki, sendikal örgütlenme demokrasinin yapı taşıdır.

696 sayılı KHK ile taşeron işçilerin bir bölümü kadrolarına kavuşurken, bir bölümü kapsam dışı bırakılmıştır. Kapsam dışı bırakılan kim varsa kadroya geçirilmeli bu çifte standart ortadan kaldırılmalıdır.

Kamuda taşeron istemiyoruz… Kamunun bütün işleri asıl iştir.

Miting etkinliklerle sona erdi…

Etiketler :
POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
İLGİLİ HABERLER
SON DAKİKA